Gürcü Osman Camii'nin orada bir olay yaşandı. Olay da kısaca şu: muhtemelen tabii iddia bu. Cuma vaktinde biraz mey karışımı ile beraber nahoş bir halde olan bir seyyar satıcıyı, vatandaş şikayet ediyor ve zabıta geliyor buraya.

Zabıta geldikten sonra tazgahı “kaldırırsın kaldırmazsın” orada bir arbede yaşanıyor.

Namazdan da çıkanlar var, orada kalabalık da var. Bir mağduriyet formatı uygulanıyor bu seyyar satıcı arkadaşa. Akabinde orada bir arbede yaşanıyor. Arbede yaşandıktan sonra Hasan Şengüloğlu AK Parti il başkanı zabıtaya "Siz niye mukavemet gösteriyorsunuz, niye vatandaşa böyle yapıyorsunuz?" diye bir telkinde bulunuyor, rica ediyor, kızıyor. Neyse bilemiyoruz nasıl olduğunu.

 Zabıta da o sinirle diyor ki "Sen kimsin?" Hakikaten de tanımamış adamı, il başkanını. Zabıta sen de il başkanını tanımadan olur mu? Tanıtmamış kendini. O da o hırsla beraber Sayın Faruk Özlü’yü arıyor. Zabıta idari soruşturma adına görevden uzaklaştırılıyor.

ZABITA YASAYI UYGULAMASIN MI?

Şimdi bu alanda seyyar satıcı veya bu satış yasal mı, değil. Zabıta buna müdahale etmesi gerekiyor mu, gerekiyor. Peki zabıta müdahale ederken adam zaten oraya yasal olmadığını bilerek gelmiş. Şimdi vatandaş haksız, yani oradaki mal satacak olan adamın, seyyar satıcının bir haksızlığı var. Zabıta buraya hoş gelir gelmez adamın kafasına gözüne girmedi ki. "Buradan kaldır" dedi, kaldırırdın kaldırmazdın. Bir tantana yaşandı. Vatandaş da görüyor orada. Vatandaş da gördüğü zaman "Zabıta adama zulmediyor" diye bir hava oluşuyor. Mağduriyet gibi bir fotoğraf ortaya çıkıyor. Hepsinden en önemlisi il başkanını tanımıyormuş. Nasıl olur ya? İl başkanı tanınmaz mı? Zabıtanın  en büyük suçlarından bir tanesi il başkanını tanıyamamak.

 Ben buradan tebrik ediyorum Hasan Şengüloğlu’nu. Yani zabıtaya karşı belediye başkanını arayarak gereğini yaptırmış. Hakikaten tebrik ediyorum. O zabıta arkadaş da "Sen nasıl tanımazsın AK Parti il başkanını?" İşte toplumun geldiği yer burada. Ekonomik sıkıntılar var.

Diyor ki büyükler, “Züğürtlük dürüstlüğü bozarmış.” Şimdi buraya gelen seyyar satıcı demek ki çok ihtiyacı var, ekonomik olarak sıkıntısı var. Burada satmak istiyor. Cuma günü millet çıktıktan sonra malzemesini, sebzesini satmak istiyor. Vatandaş da zaten o tablo karşısında bir tepki vermiş. Şengüloğlu da tanınması lazım. Zabıtanın en büyük suçu Şengüloğlu’nu tanımamak. İl başkanı tanınmaz mı? Tanınmazsa böyle görevden alınırsınız.

Netice itibariyle o zabıta oraya görevi için gitti. Tabii mutlaka bir tespit vardır. Güvenlik kamerası vardır. Buna benzer görüntüler vardır. Çok da hoş bir durum değil. Kimsenin ekmeğiyle oynamak da pek akıl karı değil. Şu anda zaten ekonomi noktasında insanlar müthiş bir bunalımdalar. Millet sigortalı iş arıyor, kavga etmek için.

CUMAYERİ’NDE ESNAFIN ÇİLESİ BİTMİYOR

Şimdi zabıta pazar yeri dedik mi dedik. Şimdi biz bugün Cumayeri’ne gittik öğle vaktinde oradaki esnafla, pazarcı esnafıyla mülaki olduk. Mustafa Koloğlu bunlara söz vermiş. Esnaflar da yeni pazar yeri yapılacak diye katkı sunmuş. Temmuz ayına kadar müsaade edin demiş. Ama öyle bir sokağa sokmuş ki esnafı nefes alacak hal yok. Yani esnaf orada o sıcakta o curcuna da vatandaş orada nasıl alışveriş yapacak? Esnaf orada nasıl satış yapacak? Ne kadar hijyen olacak? Böyle nezih bir yer yok mu bu memlekette? İnsanlara faydalı olmak güzel de faydalı olurken de insanlara zulmetmemek lazım. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” diyor. Ama insanlara faydalı olmak için de o sokakta onların ne işi var Koloğlu? Yazık. Burada esnaf da oda başkanları da dertli. Ama mikrofona konuşan yok. Yani 'Zabıta veya belediye yaptırım yapar.' diye insanlarda, oradaki pazarcı esnafında bir korku var. Mikrofon olmazsa, kamera olmazsa anlatıyor pazarcılar odası da, esnaf da ama kameraya doğru oturduğun zaman anlat dediğin zaman "Yok benim işim bozulur" diyor. İnsanlar o kadar dertli ekonomiden.

YERLİ-MİLLİ HOCAMIZ PROF. DR. METE GÜNDOĞAN ÖNCÜ’DE

Türkiye’de yetişmiş değerlerden biri Prof Dr. Mete Gündoğan hem akademisyen hem yazar. Sayın Mete Gündoğan bir zamanlar da Numan Kurtulmuş’un, Saadet Partisi’nin genel başkanı olacağı dönemde Mete Hoca’nın da genel başkanlığı gündeme gelmişti. Erbakan hocamızın Milli Görüş çizgisinde yetişen, Erbakan hocamızın kurduğu havuz sisteminde çok emeği olan bir insan, bir değer.

Ekonomi her şey. Süleyman Demirel’in bir sözü vardı, Allah rahmet eylesin, her zaman hatırlıyoruz: "Boş tencere hükümet yıkar" derdi. Tencereler boş mu bilmiyoruz. Şu anda kredi kartlarıyla veya borçlanmalarla tencereler doluyor, hayat devam ediyor ama bunun sürdürülebilir bir tarafı yok.

Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı. Dedi ki "Nas, hani faizsiz" dedi "Ticaret; İslam ülkeleriyle, benim en büyük özlemim." dedi. "Faizsiz ticarete doğru veya faizsiz ekonomiye doğru gideceğiz." dedi. İnşallah o günler de gelir.

Ancak bilinsin ki bu insanlar ekonomik olarak sıkıntıda. Bugünkü anlattığım hadisenin, kavganın özünde de ekonomi var. Rızık var, kazanma derdi var. Bu dertle insanlar dertleniyor ama bu dertle dertlenmeyen insanlar, iradeler, yapılar bu insanların kaderini belirliyor. Tezat burada aslında. Sıkıntı büyük ama o sıkıntının büyüklüğünü küçüklüğünü hissetmeyen, fark etmeyen, o klimalı odalarda, o milyonluk arabalarda, iradelerin çok fazla olduğu, maaşların da kelli felli olduğu insanlar bu dertli insanların derdini anlarmış gibi görünüp bilirmiş gibi bulunup ne yapıyorlar? Karar veriyorlar. İnşallah bu ses gitmesi gereken yere gider.

KAPIDA BIRAKMAYAN GELDİ

Bir konuya daha temas etmek istiyorum. Bir karı koca aralarında anlaşmışlar. Demişler ki bugün bütün günümüzü kendimize ayıralım. Kapılarımızı kapatalım. Kim gelirse gelsin açmayalım ve bugün evimizde baş başa kalalım. Bu kararı verdikten biraz sonra adamın babası gelmiş kapıya. Adamın babası kapıyı taklamış tak tak, tam adam kalkacak, hanımı demiş ki "Adam, birbirimize söz verdik, biz kapıyı açmayacağız." Tabii adam 'Evet söz verdik.' demiş. Vazgeçmiş adam. Oğlum oğlum tıklamış gitmiş. Biraz daha zaman geçtikten sonra bu sefer kadının babası gelmiş kapıya. Tık tık, kızım kızım çağırıyor. Kadın, evin hanımı bir hareketlenince adam diyor ki "Söz verdik, hani babam geldi ya biz buna ses çıkarmadık, söz verdik." Babası bir daha seslenince kadın, "Ben dayanamayacağım babama, dayanamayacağım." demiş açmış kapıyı. Ne diyorsa işte babasının gönlünü almış, ne gerekiyorsa artık hangi hacetle geldiyse hacetini gidermiş gitmiş. Aradan zaman geçiyor. Bu ailenin bir oğlu oluyor. Adam, Allah hamdolsun şükrediyor. Çok bir neşe ifade etmiyor, çok bir heyecan göstermiyor. Bir süre sonra bir oğlu daha oluyor. Yine aynı şekilde "Allah analı babalı büyütsün” diye dua ediyor. Üçüncü de kız oluyor. Adam alıyor işte kızını eline. Komşular dostlar ahbaplar işte "Kızım oldu, kızım oldu, kızım oldu" diye heyecan duyuyor. Bu hadiseyi gören bir komşusu diyor ki "Ya komşum, iki oğlun oldu, bu kadar heyecanlanmadın, bu kadar mutlu olmadın. Kızın olunca ne kadar heyecanlı oldun?" deyince "Kapıda bırakmayan geldi." diyor. Çok manidar bir hikayedir bu çoğu da bilir insanların. Kız evladı, Allah herkese nasip etsin, ayrı bir duygu. Bu arada dünyaya Merve İkra'mız geldi.

Telefonlarla, sosyal medyadan bize yazarak,  sürekli tebrik eden dostlarımızdan Allah razı olsun. Ben de diyorum ki 'Kapıda bırakmayan geldi.' Allah herkese hayırlı evlat nasip etsin. Bunu neden diyorum? Çünkü Türkiye’nin çoğalmaya, bu aziz, bu yüce milletin büyümeye ihtiyacı var. Günden güne doğum oranları düşüyor. Nüfusta çok ciddi bir azalma var. 20-30 sene sonra Türkiye’nin hali bu gidişatla vahim. Herkesin bu konuda hassasiyet içinde olmasında fayda var.

Hoşça kalın, dostça kalın Allah’a emanet olun.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.