Şimdi bir delinin diyor bir kuyuya attığı taşı 40 tane akıllı çıkaramazmış. Bizim atasözümüz bu. Düzce Belediyesi binası ‘yıkılsın, yıkılmasın’ gündem bu. Şimdi Ali Dilber, Düzce Belediyesi Meclis Başkan Vekili, bu iş gündeme geldiğinde, oylama geldiğinde diyor ki: “Faruk Özlü’nün 100 tane projesinden bir tanesiydi Cedidiye Meydan Projesi. Vatandaş bunu oylamış, vatandaş bunu onaylamış. Size ne oluyor?” gibisinden bir açıklama yapmıştı.
Aslında siyaset maraton koşusuna benzer, yani 100 metre koşusuna benzemez. Bugün yapılan muhalif siyaset 100 metre koşusu gibi. Ya bu projelendirilmiş, seçim beyannamesine çıkmış Cedidiye Meydanı diye bir meydan var. Buranın yıkılmasına, bu bina buradan kalkıyor deyip de niye o gün siyaset üretilmedi? Bugün siyaset yapanlar o gün neredeydi? Akıl tutulması mı olmuştu dediğiniz zaman işin bir boyutu var. Zaten Düzce’de, Türkiye’de olduğu gibi özellikle Düzce’de en büyük talihsizlik muhalefet. Düzce’nin en büyük talihsizliği muhalefetin etkin ve somut olmamasından kaynaklanıyor.
Şimdi gelelim binanın geçen gün yıkılma işlemine. Sabah orada bir pandomim var. Bir tane Beltaş’ın genel müdürü var. Buna ne desek bilmiyoruz. Genel müdür oralarda, milletle vatandaş oraya gelmiş. Binanın bayrakları var, binanın camı var, çerçevesi var. Bir makine gelmiş tak tak o sütunu kırıyor. Kolon, sütun ne derseniz. Şimdi biz bunu ince bir araştırdık, soruşturduk.
2,5 milyon gibi bir rakama burası ihale edilmiş belediye tarafından ve işin ehli olan, ehliyetli olan, Düzce’de tek firma olan bir firma. Yani bu binaları yıkma noktasında bir kategori var, bir ehliyet var. Bu konuda da ehliyetli bu firma burayı yıkacak. Ama bayraklar orada, camlar orada. Meclis binası, meclisin kullanıldığı alandaki koltuklar orada, yapı orada. 150 tane kamera var içeride. Belki bunlarla beraber aldı, bilemiyoruz da koltuklarla da aldı mı onu da bilmiyoruz. Buna talimat veriliyor bu firmaya: “Kır, yık.” Kim veriyor talimatı?
BU MÜDÜRÜN DÜZCELİLER’E HİTABI KABUL EDİLEMEZ –SANA NE OLUYOR? SEN KİMSİN Kİ…!
Yasa ve mevzuat dahilinde olması, kamu malının zarar etmemesi noktasında hassasiyetle olan Faruk Özlü vermiyor. Bu net. Çünkü Faruk Özlü’nün sevmediği tek şey sarı zarf. Yani yasal olarak Faruk Özlü sarı zarfı sevmiyor. Yani sarı zarf dediğimiz mahkemeden veya savcılıktan veya idariden gelen zarfları sevmez. Bu boşluğa düşmez. Onun yapılması etik mi değil? Yasal mı? Yine değil. Kamu malı zarar verecek. Bu talimatı Faruk Özlü vermemiştir. Bu talimatı kim verdiyse sabah orada, onu da bilemiyoruz. Ancak binanın yıkılmasında Beltaş’ın genel müdürünün orada ne işi var ya? Ne işi var? Bir de oradaki vatandaş haklı veya haksız, doğru veya yanlış gelmiş Düzce’nin insanları bunlar. Adama elini kaldırıyor. “Sen kimsin?” diyor ya. “Sen ne karışıyorsun?” diyor.
“Sana ne?” diyor ya. Sen kimsin? Sen bu memlekette yani her girdiğin yerde ot yaprak bitmiyor. Bir tane ticaret olarak, menfaat olarak iletişim kurduğun adamların haricinde seni seven var mı? İsteyen var mı? Artı ticaret olarak beraberlik yaptığın ve bugün uzaklaşan insanlar da senin arkandan dolaşmaya başladı ey Zübeyir. Her şeyin bir usulü var, edebi var, bir üslubu var.
Bu hareketler aslında çok güzel bir proje, proje çok güzel. Şehrin merkezinde ticari bir alan ve Düzce Belediyesi’nin cebinden, hazineden, Beytülmal’dan 1 lira para çıkmıyor, bu kadar basit bu iş. Bunu kimle yapacaksın? Kimle yapılıyor bu? Zübeyir Efendiyle. Şimdi derler adama, “Ey Sadullah Efendi, evet bu Zübeyir Efendi mi, Üzeyir Efendi mi? Neyse bu efendi küçük sanayi sitesinde bir adama 15 tane birden dükkân sattı. Bu adam bu işte mahir. Ha bu adamlar satın alan adamlar burada ticaret yapacaklar, rant elde edecekler. Önemli değil ki. Burayı da halleder.”
Burayı da halleder. Küçük sanayi sitesinde bu hiçbir resmi olmayan — bakın altını özellikle çiziyorum — teklifler tabii kâğıt üzerinde var ama EKAP diye bir sistem var. EKAP’ı hiç bulaştırmadan… Niye? EKAP yavaş gidiyor. Üzeyir Efendi bütün mevzuatının haricinde MCA İnşaat’la bir inşaat firmasıyla neyse bütün süreci getiriyor, götürüyor. E burayı da yapar. “Niye dertleniyorsunuz?” diyen de var. Bu kadar başarılı.
DÜZCE BELEDİYESİNİN KASASINDAN VE HAZİNEDEN TEK KURUŞ ÇIKMIYOR
İşin özünde şu var: Proje çok güzel. Düzce’nin ne belediyesinin ne hazinesinin cebinden bir kuruş para çıkmıyor. Orası güzelleşiyor, gayet de güzel oluyor. Para harcamadığı gibi güzel de bir yere bina yapılıyor. Belediye kullanılır, valilik kullanılır, yarın bir şey kullanır. Bunun projesi de var. Fakat yanlış hesaptan doğru sonuç çıkmadığı gibi bu Üzeyir ve bunun gibi Zübeyir gibi bu modellerin her salataya maydanoz olması gibi sabahın o köründe milleti niye tahrik ediyorsun orada? Bu talimatı yıkım şirketine kim verdi? Kim verdi? Önemli olan bu. Yani sebep ve sonuç burada kim kaybetti? AK Parti il başkanlığı açıklama yapıyor. Faruk Özlü, Saadettin Kantara kaldı ya. Saadettin Kantar diye bir kantar. Saadettin Kantar bu düzenin yükünü taşıyamıyor artık, tartmıyor. Yani il başkanı da daha 2-3 saat önce bir açıklama yaptı. Herkes açıklamalarını yaptı. Birisi mahkemeye verdi. Ya işin özünde gayet güzel bir çalışma var. Bu anlatılamadı. Niye? Zübeyir gibi sahaya girip de millete, “Sen kimsin? Sana ne oluyor?” O “sana ne oluyor?” dediğin insan Düzceli.
Düzce’nin insanına bu şekilde davranmak, hitap etmek, Ahbap çavuşun mu senin o “Belediye meclis üyesiyle bizim aramızda, sana ne oluyor?” diyor adama. Şu densizliğe bakar mısınız, şu hadsizliğe bakar mısınız, şu seviyesizliğe bakar mısınız. Yani “Mehmet Ali Çelik’le benim aramda,” diyor. Mehmet Ali Çelik’le senin aranda olamaz, orası milletin malı. Sen kimsin? O milletin içinde o insanları hakir görecek lütfu sana kendi kendine kazandığını düşünüyorsun.
İşin sonunda bu bina yıkılacak. Düzce kazanacak. Ancak yıkılırken bayrak orada, camlar, çerçeveler orada, 150 tane kamera orada. Bina tam boşaltılmamış. Bu kararı, bu “yıkın, başlayın” kararını Faruk Özlü’nün verdiğine ben inanmıyorum. Ama kraldan çok kralcı, “Efendim, sayın bakanımızın talimatı,” deyip de birileri yönlendirilmiş olabilir. E peki niye durdu o zaman? Yıkıyordunuz, niye durdurdunuz? He, bu doğruydu da niye durdu? Salı, çarşamba bir daha başlayacak. İçerisi toparlanacak. İçerisinde varken, dışarıda bayrak varken burası yıkılır mı ya?
Cumayerli Necati rahmetli, rahmetle anıyorum kendisini. Ona sorsanız bile yıkılmaz der ya. Bir de yıkılma aşamasında oraya gelip millete rejon kesiyorsunuz. Düzce’nin malı orası. Sen yarın çeker gidersin Sivas’a. Ne zaman gideceğini bilmiyoruz ama. Burada bu ticari sıkıntının özünde şu var: Bu ticari alandaki olacak olan yatırım, satma, inşaat falan filan küçük sanayi sitesindeki ahbap çavuş ilişkisi gibi olacak diye milletin de bir kısmının derdi de bu.
BU KADAR GÜZEL PROJENİN İÇİNE ETTİN YA ÜZEYİR…!
Başta Sayın Faruk Özlü olmak üzere, oradaki düşüncenin ne kadar güzel bir düşünce olduğu anlatılamadı. Düzce kamuoyuna anlatılamadı. Tam anlatılacaktı, anlatılması gereken projenin içine birisi etti. İşte bu Zübeyir gibi modeller çıktı, etti. Yani neticede Düzce’nin siyaseti, Düzce’nin sivil toplumu, Düzce’nin sahipleri veya sahipleri diyelim, iddia edelim — yani pek sahibinin olduğu da görünmüyor da — buradaki doğruyu görmeme noktasında, gösterilmeme noktasında, anlatılmama noktasında ve anlatılırken yanlış anlatılma noktasında bir boşluğa düştü.
BİNANIN YIKIM SÜRECİ TEMSİLDE DOĞRU ÜSLUPTA YANLIŞ
Temsilde değil, üslupta hata var. Düşüncede değil, icraatta hata var. Böyle büyük bir proje, böyle güzel bir proje, Düzce’ye katkı yapacak bir proje, Zübeyir gibi bir adamın elinde millete rejon keser gibi böyle “sen kimsin, sana ne oluyor” ifadeleriyle boğuldu gitti. Yazık, yazık. Yani bir adam, bir kişi bir kişiye bu kadar zarar verebilir, bu kadar sıkıntıya sokabilir. Eğer orada Zübeyir o sabah orada olmasa, orada tiyatro kurmasa belki bugün bunları konuşmuyor olacaktık.Yani milleti illet hâline getirmek için elinden geleni, döve döve, eze eze, rencide ede ede bir hizmet anlatılmaz, verilmez. Ha, düşünce güzel ama tatbik noktasında Zübeyir gibi insanların burada ticaretinde ve iradesinde olması durumunda bu ve buna benzer her şey yaşanacaktır ve yaşanıyor zaten. Çünkü örnek sanayi sitesinde var. Bir günde bir adama 15 tane dükkân satılıyor. Aynı adama. Niye, neden satılıyor? Bilmiyor neden satıldığını. Ama bu adam esnaf değil, zanaatkâr değil, tamirci değil, elektrikçi değil, rantçı.
Ne oldu, oradan kazanıldı mı? Oradan kazanıldı mı da buradan kazanılacak? Bu adamla bu iş olmuyor. Yani bu Zübeyir Efendiyle bu iş olmuyor, öyle görünüyor. Ben öyle anlıyorum, vatandaş da böyle anlıyor. He, “oluyor” diyenler varsa Halep oradaysa arşın burada. Bir de bize yazıyorlar böyle, “Sizin ne beklentiniz var, ne hesabınız var, niye savunuyorsunuz?” Biz inandığımız şeyi savunuyoruz. Projeye inanıyoruz.
Projenin bir Süleymaniye, bir Selimiye ve tarihle, gelenekle, gelişmişliği, geleceği birbirine örtüştüren bir proje olduğunu görüyoruz, inanıyoruz orada. Bu projenin katkılarıyla beraber, bu projeden alınacak olan katkıyla beraber Düzce’ye yeni bir alan daha, yeni bir bina kazandırılacak. Bağırıyor vatandaş: “Ekonomik kriz var kardeşim!” Ekonomik krizle bunun ne alakası var? Ekonomi yok ki burada. Belediyenin veya kamunun bir maliyeti yok ki.
Ben geçen gün söylemiştim, Avni Akyol diye yanlış söylemiştim, Namık Kemal Okulu. Namık Kemal Okulu tam okulun, merkezin ortasında, bu alanı ticari alana çevirip bu okulu daha nezih bir kampüs haline getirip şehrin biraz daha kenarına koyulsaydı olmaz mıydı? Olurdu. Çocuklar orada şehrin trafiğinde, şehrin ortasında boğuluyor. Bu da öyle. Araba park edemiyorsun, şehir içi kitlenmiş, binanın üstünden su akıyor. Şemsiyeyle duruyor insanlar orada.
BU ADAMIN SİZE VERDİĞİ ZARARI GÖRMÜYOR MUSUNUZ SAYIN ÖZLÜ
Birileri diyor ki, “Mehmet Keleş’in hatıralarını siliyor.” Ya ne Keleşi, ne hatırası ne alakası var bu işin? İşin alakası şu: Muhalefet somut kavramlarla bir şeyi ortaya koyamıyor, koymuyor. E bu tarafta icra makamında da iş — hani güzel bir söz var — iş ehlinin elinde değil. Diyor ki büyüklerden bir tanesi, işte zaten biz her zaman büyükleri dinlemediğimiz için başımıza bunlar geliyor ya… Diyor ki: “Etkili kişinin yetkisizliği, yetkili kişinin etkisizliği vardır orada, iş bereketsizliği” diyor.
Yani bu Zübeyir’in girdiği yerde ot yaprak bitmiyor. Bir bereketsizlik var. Israr niye Sayın Faruk Özlü? Bu adam size daha ne kadar zarar verecek? Ben demiyorum bunu, sizin en yakınınızda ve vatandaş diyor. Ne kadar daha zarar verecek? Veriyor mu? Veriyor. Bence de veriyor tabii. Yani oradaki o hâl, o Düzcelileri rencide eden, posta kayan konuşma tahammül edilecek bir boyutta değil. Ama değerlendirme yapılacaktır, mutlaka herkes bir değerlendirme yapacaktır. Ölçecektir, biçecektir.
TEKLİFLER EKAP ÜZERİNDEN VERİLMELİ, AHBAP-ÇAVUŞ USULÜYLE OLMASIN ARTIK
İnşallah buranın çalışmasında, buranın yapılaşmasında, özellikle yapılaşmasında resmi olan EKAP üzerinden teklifler alınır. O ahbap çavuş ilişkisi biter. Ahbap çavuş ilişkisi kurduğunuz insanlar şu anda arkanızda dolaşıyor ey Zübeyir, değil mi? Bunu sen çok iyi biliyorsun. Fotoğraflar veriyor. Beytülmal’dan alan haramdır diyor. Şehit cenazesinin karşısında birilerine Beytülmal hırsızlığını ayetle izah ediyorlar. Kime söylediler, anlamadım tabii…
Hani der ya, “Hamur çok, su getirir,” diye. Bir an önce net, somut verilerle bu işi izah edilmeli kantarla mantarla bu iş olmuyor. İl başkanının da bir açıklaması var Hasan Şengüloğlu’nun. Tabii en son yapıyor o da. Açıklamaları böyle harman dövülüyor, horon bitiyor, ondan sonra geliyor “A, böyle olmuş” diyor. “Böyle olmuş,” diyor, “böyle olmuş,” diyor. İşin başında sahip çıkmak yok. Sahaya ineceksin orada, çağıracaksın basını. Onlar çağırdılar ya, diğer muhalif noktada “Burası budur,” diyeceksin. “Biz bu işin arkasındayız,” diyeceksin.
Sözlü olarak, Devlet Bahçeli gibi sürekli yazılı açıklamalarla bu iş olmaz gibi geliyor bana. İnşallah hayırlısı olur. Ben inandığımı söylüyorum ve inanıyorum da. Düzce’deki binanın, bu belediye binasının yıkılarak oranın bir geçmiş asaleti anlatan, geçmiş ruhu yansıtan bir tabloyla beraber hem orası kazanacak, hem Düzce Belediyesi yeni bir alan kazanacak, yeni bir bina kazanacak. Belki de para kazanacak bu işte. Ha Üzeyirler ne kadar olur? Küçük sanayide ne kadar olduysa burada da o kadar olur.
Hoşça kalın, dostça kalın. Allah’a emanet olun.




