Diyanet İşleri Başkanı bugün (31 Ekim) bir hutbe yayınladı. Hutbelerin özünde televizyon dizileri ve televizyon yapımları Türk aile yapısını bozuyor dedi ve doğru söyledi. Bu filmler mafyatik filmler, gayrimeşru ilişkiler, gayrimeşru yaşam ve Türk aile yapısının altına bombayı koyuyor dedi ve Diyanet İşleri Başkanımızı tebrik ediyorum. Gerçekten güzel bir konuya temas etti. İnşallah devletimizin muhafazakar ve mütedeyyin birimleri tarafından bu değerlendirilerek televizyonlardaki bu programlar, bu dizilerle ilgili gereği yapılır.
Şimdi tartışıyoruz, yorumluyoruz biz burada bazı konuları. Farklı farklı mecralarda farklı da değerlendirilebiliyor. Önemli olan tartışmak. Yani bir şeyi, düşünceyi ortaya koymak.
YIĞILCA YOLU DÜZCE VE BÖLGENİN KADERİNİ DEĞİŞTİRİR
Ben dedim ki çarşamba günü akşamı: Yığılca'nın yolunu Yığılca'nın baronları yapmak istemiyor. Peki ben şunu soruyorum. Şimdi Yığılca'nın Baronları dediğiniz zaman sadece Yığılca’da yaşayan baronlar var. Bir de dışarıda yaşayanlar var. Yığılca’nın bir eli Bolu'da, bir eli Düzce'de. Şimdi Yığılca Yolu, standartlarda güzel bir seyir halinde, kazasız belasız, sıkıntısız bir yol haline gelmesi ve akabinde Yığılca'dan Yedigöller’e yol yapılması bu Düzce'nin esnafına fayda mı? Fayda. Yığılca'nın insanına fayda mı? Fayda. Şu yoldan gidip gelen Yedigöller’i ziyaret eden yüzlerce binlerce araç gerek akaryakıt gerek yeme içme gerek diğer sosyal ihtiyaçlarda şu memlekete bırakacağı parayı düşünün. Ben sadece Yığılca’yla bunu baz tutmadım. İşte siyasetimiz öyle bir hale gelmiş ki yani bu konularla ilgili çözüm üretme noktasında hiç alakasız insanlar bu işi dile getiriyor. Başta ben. Benim işim mi Yığılca yolu. Ben çok alakasızım bu konuda ama Yığılca Yolu akabinde turizm destinasyonu dediğimiz hat orada var. Yedigöller var, Yığılca‘nın yaylaları var. Güzel yerler var ama siz Sinekli Yaylası’nda, Pürenli Yaylası’nda, Düzce'de coğrafi konum olarak Düzce sınırlarında işte orman sınırı olarak Bolu sınırlarında olan yaylalarınıza sahip çıkamadık bugüne kadar. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum ve hepsinden önemlisi şunu anlatmaya çalışıyorum. Bu işler, siyasetin hükümet kanalındaki icra konusundaki yaptırımı diyaloğuyla çözülebilecek işler. Çözülmüyor.
TIP FAKÜLTESİNDE ANJİYO CİHAZI BİR HAFTADIR BOZUK
Örneğin ben size bir şey söyleyeyim. Düzce Üniversitesi Araştırma Hastanesi. Anjiyo cihazı bir haftadan beri bozuk. İyi bir kalp cerrahı var orada ve kalp pili bozuk olan kırılmış veya deforme olmuş kalp hastasına bu cihazımız bozuk deyip müdahale etmeyip de bir hafta sonraya gün vermek zorunda kalıyor doktor. Üniversitenin, fakültenin girişine veya kapısına veya başka masrafları yapacağınıza kalp bu ya anjiyo bu. Buradaki cihaz nasıl bozuk olur? Şimdi üniversitede de bir sıkıntılar var. Fakültede ne sıkıntıları var? Üniversitenin işçilerle, personelle ilgili sıkıntısı var. Kadroyla ilgili sıkıntısı var. Yeterli kadroyu alamıyor. Rektörlük işte uğraşıyor ama burada siyaset işte nerede lazım Üniversite hastanesinin anjiyo cihazı bozuk. Bunun maddi imkanı, fırsatı yok. Bir haftadan beri bozuk. Peki bunu kim çözecek? Sadece başhekimle üniversite rektörü mü çözecek? Netice insan sağlığı, netice yaşam kalitesinin artması. Kim artıracak bunu? Siyasetçiler artıracak. Kadro eksikliği var. YÖK’e yazı yazılıyor, red geliyor. Ya siyaset burada ne iş yapıyor? Personel parası veya buradaki giderlerle ilgili Maliye Bakan Yardımcılığı veya orada burada neyse bu para buraya alınması için çaba gösteriliyor. Gününde gelmiyor. Eksik geliyor, fazla da gelmiyor. E burada bunun sahibi kim? Düzce'nin sahibi kim? Evet soru bu. Düzce’nin sahibi kim? Düzce’nin sahibi yok.
İL BAŞKANI KENDİNİ TARTIŞILIR HALE GETİRDİYSE…!
DESTEKTE KÖSTEKTE BİR SONUÇ İFADE ETMEZ
Şimdi bugünlerde tartışıyoruz. AK Parti İl Başkanı kim olacak? Ali mi olacak? Veli mi olacak? Efendim Halil mi olacak? Hakan mı olacak? Okan Acar mı olacak? Çok bekliyordu Okan Bey yıllardan beri il başkanlığı bekliyordu. Bugün de güzel bir açıklama yapmış. Ya bugün il başkanı kendini tartışır hale getiriyorsa veya tartışılıyorsa o zaman bir yerlerde bir sıkıntı var demektir. Kaldı ki benim desteğimle il başkanı olarak atanamaz. Benim desteğimle il başkanı olarak kalamaz. Benim buna gücüm yetmez. Başkasının da gücü yetmez. Sahanın, Düzce'deki yapının,halkın, siyasetin yönetimin işte birileri açıklama yapıyor, birisi bir şey satıyor, yönetimde kalmış. Yani bunların burada tutmaya gücü yetmez. Buradan bizim indirmeye gücümüz yetmez. İndirmek gibi de bir derdimiz de yok ama siyaset işte bir Yığılca Yolu’ndan bahsediyoruz, bir yaylalardan bahsediyoruz, bir üniversite hastanesinde anjiyo cihazının bir haftadan beri giderilemeyen arızasından bahsediyor. E benim bundan haberim yoktu. Neden haberin var? Siyaset neyi çözecek? Ercan Bey geçen Yığılca ‘ya gitti. Yol için temaslarda bulundu. Güzel duvarlar örülüyor orada. Ya ben sadece oradaki birkaç bir Adil Bey var. Feveran ediyor, mücadele ediyor. İşte o başka bir şey. Herkes başka bir şey söylüyor. Bunların haklı taraflarından bahsetmiyorum. Ben diyorum ki bu yol Düzce'nin turizm noktasında, yaylalara ulaşım noktasında, Yedigöller’e ulaşım noktasında Düzce'ye bir level atlatır. Siyaset bunları yapacak. Üniversitedeki, hastanedeki teçhizat ve çalışmalarla ilgili, eksiklerle ilgili çözecek. Şimdi tabiri caizse bunlar tartışılıyor. Bunları söylemeyeceğiz, onu söylemeyeceğiz. Biz ne konuşacağız burada? Ne diyeceğiz? Vatandaş bize diyor ki ‘şu konudan bahsedin’ bu konulardan bahsetmediğimiz zaman bu vatandaşın sesi olmak veya yasama, yürütme, yargıdan sonra dördüncü etki olmanın anlamı ne? Düzce'nin sahibi yok. Düzce sahipsiz kaldı. Benim üzerine temas ettiğim konular, en büyük konulardan bir tanesi. Sabahları,7-8 ışıkta şehrin bir tarafından bir tarafına geçmek bir dert. Akşamları saat 5'te 7-8 ışıkta şehrin bir tarafından bir tarafına geçmek bir dert. Bu dert niye var? Bu derdi çözecek olan Sadullah mı veya bir vatandaş mı? Değil. Bu derdi çözecek olan siyasetçi. Bu yatırımlarla ilgili, çözümlerle ilgili alternatifler oluşacak. Ben sabah 8 ışıkta şehrin bir yakasından bir yakasına geçmek, akşam dönerken de aynı kabusu yaşıyorsam bu memlekette siyaset ne iş yapar? İşte biz bu konuları, buna benzer konuları hatırlatacağız.
‘Siz bu süreçte Hasan Bey’le…’ ya benim Hasan Bey’le bir derdim yok ki. Benim siyasetle de bir derdim yok. Siyasetçi olmak gibi de bir beklentim yok. Ama herkes ilin patronu ya. Bugün her türlü makamdan, mevkiden randevu alabilecek bir şekilde. Bir de bir şayia var: ‘Siz Faruk Özlü'ye yakınsınız, Hasan Bey’le uğraşıyorsunuz.’ Ne alakası var bunun? Faruk Özlü'nün il başkanı kim olursa olsun ihtiyacı mı var? Hasan olmuş, Ali olmuş, Veli olmuş. Mehmet olmuş, Halil olmuş, Hakan olmuş. Ne fark eder? Yani Onlar bir il başkanı, bir bakanla veya bir bürokratla, bir üst düzey devlet büyüğüyle randevu belediye başkanına randevu mu alacak? Faruk Bey'in milletvekiline ihtiyacı mı var? İki tane milletvekilimiz var. Ha mutlaka destek olacağı yönler vardır ama Düzce'nin bir meselesini taşımak için bunlara ihtiyaç yok.
ÖZLÜ’NÜN DOĞRUSUNUN YANINDAYIZ EĞRİSİNİN DE KARŞISINDAYIZ
Faruk Bey'i eleştirmiyorsunuz. Eleştiriyoruz. Faruk Bey'in doğrularını en güzel şekilde savunuyoruz. Eğrilerini de en güzel şekilde eleştiriyoruz. Eleştirmiyorsunuz diyorsanız bu eleştiriyi yapanların hepsinin sosyal medyası var, televizyonu var, radyosu var. Siz yapın biz öğrenelim. Biz zaten eleştiriyoruz. Yanlış olan birimlerde, kurumlarda nerede ne varsa. Yani işin özünde şu var. Şu memlekette iş üretmeyenler, çözüm üretmeyenler, alternatif üretmeyenler en çok konuşan adamlar. Yani herkes bir yerlerden cüzdanından, işkembesinden bağlanmış. Vicdanını hesap etmiyor. Menfaati neye icap ettiriyorsa birisi ‘hangi mamulümü satarım?’ ‘Birisi hangi mamulümü daha iyi satarım?’ Görüntüde ya sizin desteğinizde, kösteğiniz de il başkanını ben de dahil olmak üzere belirlemez. Herkes bir şeyde ‘ben de varım burada’
yani hepsinden önemlisi şu: Hani AK Parti davası diyor ya. Bakınız bu davaya gerçekten AK Parti davası, Büyük Türkiye Davası, Milli Görüş Davası… Ne denirse adına bu davaya en çok gönül verenler nerede? 5 bin oy daha olsaydı Düzce Belediye Başkanlığı gitmişti. Başarı bu. 5 bin oy Davut Güloğlu şarkıcı hopladı, zıpladı, ne dediğini, ne söylediğini, ne istediğini, ne istemediğini bilerek burada bir şov yaptı. İnsanlar da buna tepki olsun diye oy verdi. 5 bin daha oy gitseydi Düzce Belediye Başkanlığı bugün Yeniden Refah'ta Davut Güloğlu'nun elinde kimler yönetecekti Düzce’yi belli değil. Faruk Özlü'nün kişisel temasları ve şahsi oylarıyla bu iş hasbelkader kazanıldı. 130 bin seçmenden 30 bini gelmedi sandığa. 30 binde de aşağı yukarı hepsi çoğu AK Parti'nin seçmeni ve Yeniden Refah’a oy verenlere bakın çoğu AK Parti'nin seçmeni. Başarı mı? Kalsın Hasan Şengüloğlu. Çok başarılı. Sakın tartışmayalım. Sakın konuşmayalım. En güzeli sensin Hasan, senden güzel yok diyelim. Değil mi? Neticede benim için Hasan gelmiş veya başkası ama ben bu memlekette yaşıyorum. İl başkanı, iktidarın il başkanı ilin kaderini belirler. Belirleniyor mu? Belirlenmiyor. Güzel, yakışıklı uşak ama sonuç? Hatice'ye değil, neticeye bakmak lazım.
Rahmetli Demirel: şu barajları yaptık, yolları yaptık falan filan deyince vatandaşın birisi diyor ki ‘babayın parasınla mı?’ yaptın diyor Demirel'e. Demirel diyor ki ‘yok diyor babamın parasıyla yapmadım, senin babanın parasıyla da yapmadım. Benim babam Yahya Çavuş. Bu işleri yapmaya benim param senin babanın parası da yetmez devletin parasıyla yaptım’ diyor. ‘Devletin imkanıyla yaptım, hepimizin imkanlarıyla yaptım’ diyor bu işleri. İmkan var, fırsat var ama çözecek, çözdürecek, takip edecek irade yok. Boş mu konuşuyoruz? Sabahları trafiğe bakın, yaylalara bakın, yollara bakın, kuzeybatı çevre yoluna bakın.
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki bir haftadan beri çalışmayan, bozuk olan anjiyo makinesinin tamiratı yapılmamışsa biz il başkanlığını sakın bırakmayalım.