Hafta sonu Uzunmustafa Mahallesi’nde, Faruk Özlü Bey’in “Vatandaş Soruyor, Başkan Cevaplıyor” – Başkan vatandaşın ayağına gidiyor – toplantısında nasıl izah edilir bilmem ama Düzce’yi anlatan bir tartışma oldu, bir gelişme oldu.
Şimdi bazı insanlar vardır; dışı yeşil, kesersiniz içi kırmızı ama kalbi de simsiyah çekirdek gibi. Karpuzun çekirdeği siyah olur.
Bir hanımefendi, bir kadın ne amaca hizmet ettiyse… Hani şerden hayır, hayırdan şer doğar – oraya geleceğim de – Faruk Bey’e, “Efendim bu kütüphaneyi iyi ki yaptınız, biz eskiden buralarda gezemiyorduk, buralardan geçemiyorduk.” deyip ortaya bir konu atmış. Faruk Bey de buna inanarak söylemiş.
Bir kere bunu, kim söylemişse yanlış söylemiş. Bu doğru bir şey değil. Bu bir yanlış. Hani, “Yanlış hesaptan doğru sonuç çıkmaz,” diyor ya… Faruk Bey de bunu vatandaşın talebi olarak söyledi.
Zekeriya Korkmaz – biz Beşyüz Dayı diye biliyoruz – Zekeriya Beşyüz de kalktı, dedi ki: “Bu, bizim buradaki yaşayan insanlarımıza, bu mahalle insanına hakarettir. Biz bunu kabul etmiyoruz. Şu anda buradaki görüntüleri siz görseniz hiç hoş değil. Cami cemaatinin söylemleri.”
Ama işin sonunda iş nereye geldi? İş şuraya geldi: - “Siz bize söz verdiniz.” -“Siz de manavları delege yazmıyorsunuz Zekeriya Bey.” dedi Faruk Bey. Zekeriya Bey de, “Düzce’de sen adam yok dedin.” dedi. Kıyamet koptu, tartışma oldu.
Şimdi, hani Timur’un bir fil hikayesi var. Timur Anadolu’ya girdiği zaman, Nasrettin Hoca’ya ahali gelmiş demiş ki: “Ya hocam, bu filleri Timur bize verdi bak diye, bakamıyoruz bunlara. Sen bizim büyüğümüzsün, önderimizsin. Git Timur’a bunu bir izah et.” Hoca, köylülerle beraber, heyetle beraber Timur’un karargâhına gittiğinde, sıra bekliyorlar, içeriye girecekler. “Tamam gelin.” demişler. Hoca bir bakmış, arkaya kimse yok. Girmiş içeriye: “Selamünaleyküm.”
“Aleykümselam.”
“Ya” demiş, “Bizim köylülere üç tane fil verdin. Çok sevdik biz bu filleri. Varsa bir üç tane daha gönder diye geldik.”
Şimdi vatandaş aslında yüreğindeki doğrusunu, eğrisini, kendine göre doğru olanı orada söylemiyor. Bu iş, Zekeriya Beşyüz abiye kaldı.
BEŞYÜZ DAYI SİYASETTEN KAZANMAYAN ÖNDER İNSANDIR
Zekeriya Beşyüz’le Faruk Özlü arasında çok ortak bir nokta var.
Milli Görüş hareketinden sonra, Anavatan döneminde Zekeriya Beşyüz Düzce’de çok etkin, Bolu il başkanlığı yapmış, çok etkin noktalarda olmuş birisi.
Bu memlekette siyasete girip de fakirleşen bir tek adamdır veya siyasete girip de fakirleşmeyip hiçbir şey elde etmeyen tek adamdır Zekeriya abi.
Çok büyük imkânları vardı. Çok büyük fırsatları vardı. Ama hiçbir zaman bunlardan faydalanmadı.
Siyasette etkin, yetkin, içtimai hâli olup da herhangi bir menfaat elde etmeden, kendine, çoluğuna çocuğuna bir imkân sağlamadan bugünlere gelmiş bir isim. Bunu bir kenara koyalım.
ÖZLÜ İLE KORKMAZ’IN ORTAK NOKTASI
Faruk Özlü; yıllardır Savunma Sanayi Müsteşarlığı yapmış, müsteşar yardımcılığı yapmış, milyar dolarlık projelere imza atmış, milletvekilliği yapmış, bakanlık yapmış, gelmiş Düzce’de belediye başkanlığı yapıyor. İkisinin Düzce sevgisini ben tartışmıyorum zaten.
Ama burada da şu var: Bir fitne var ortada. Hani siyah kalpli bir fitne. Bu fitneyi birisi ortaya koydu, gitti. Tabii Faruk Bey’in de kendine göre iş dünyasında sıkıntıları vardır, Beşyüz’e karşı, Beşyüz’ün de var.
Birisinin orada konağı var. Orada, o konak depremde zarar görmüş, yıkılması gerekiyordu. Yıkıldı. Beklentiler vardı, olmadı.
Ama oraya bir “Sabiha Ulusoy Kütüphanesi” yapıldı. İnsanlar, gençler güzel eğitim alıyor. Kimse oraya bakmadı. Kimse orada değil. Ha, bundan sonra eğitime hizmet etsin. Bir de Çerkesler’in sürgün anıtı yapıldı oraya. Tarihe not düşüldü.
Şimdi buradan geldiğimiz nokta şu; son günlerde Öncü’de yayınlanan, en çok yorum alan - en son baktığımda 235 tane yorum vardı- haber bu. Birileri profillerini kitlemiş, veriyor ayarı. Beşyüz’e veren var, Faruk Bey’e veren var. Olumsuz eleştiri var. Birileri de belediyenin memuru veya belediyenin çalışanı. “Ben de bir şeyler yaptım.” demek için, bilinmek için, duyulmak için, seçim öncesi sonrası işe alınmış veya orada bir yerde tutunmak için. Efendim, ben onların bir kere yazdıklarının hiç nazarı itibara alınacak bir hâl olduğuna inanmıyorum. Çünkü amirini savunuyor. Amire şirin gözükmeye çalışıyor. Yarın amir değiştiği zaman onu tanımayacak zaten unutacak. “O öyle bir insan var mıydı? Allah Allah.” diyecekler.
Bu işler böyle. Makam, mevki, yetki, etki varsa itibar var. Olmadı mı? “Allah Allah, neredeydi o adam?” Amir değişti mi? İtaat değişecek, imaret değişecek. Değişecek bunlar.
Ben hakikaten orada yüreklice bir tartışmanın olduğuna şahit oldum, tanık oldum. Ve bu tantanalar bittikten sonra da oturuldu. Yarın daha da çok oturulur, konuşulur. Siyasette yani, devamlı dostluk olmaz, devamlı husumet yaşanmaz. Ortak bir nokta bulunur.
Hani benim verdiğim bir örnek var: “Düğün evinin oynakçısı, cenaze evinin ağlakçısı” diye bir tabir var. Hani yevmiyelidir bunlar. Belediyede tutunmaya çalışan, hiçbir vasfı olmayacak kadar böyle hafif olanların, bu cenderede yorumlarla başkana şirin görünmek veya yer kapmak, yerinde olmak gibi buna benzer manevralarla durduğunu gördüm.
Sayın Faruk Özlü; bu adamlara itibar etmeyiniz. Siz bilirsiniz de ama bunlar, itibar edilecek adam değil. Bir de profilini kilitleyip de Zekeriya Bey’e de ileri geri konuşanlar var. Bunlara da itibar edilmez.
BİR İLLETİN MİLETİ GETİRDİĞİ NOKTA
KARPUZ GİBİ DIŞI YEŞİL İÇİ KIRMIZI KALBİ SİYAH
İşin özünde şu var: Bu iki insanın Düzce sevgisi tartışılmaz. Ama araya fitne, fücurat giriyor.
Hani karpuz misali, dışı yeşil, içi kırmızı, en kökü de simsiyah kalpli insanların fitne ve fücuratı giriyor.
Bugün oradaki eksik şu: İletişim kopukluğu var. Ben, zaman içinde daha iyi, verimli şeyler olacağına inanıyorum ve düşünüyorum da ve görüyorum. En azından biliyorum. Çünkü Faruk Özlü, bu kadar karizmasına, bu kadar geçmişine rağmen, Düzce’de geldiği zaman, “Ne isterseniz sorun, her şeyi konuşalım.” diyecek kadar yüreğinde samimi bir şekilde ortaya koymuş.
Zekeriya Bey de, oradaki bir kendini bilmez – diyelim artık – yani kendini bilmez birinin, kendini bildiğini göstererek, inandırarak nasıl inandırdıysa ortaya attığı, hani bir lüzumsuz biri bir kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz hesabı. Böyle bir şey yaşandı. Ama iyi, bunlar güzel şeyler. Tartışılacak, konuşulacak. Ancak tartışılırken ve konuşulurken, karşılıklı saygı ve sevgi aşılmamalı.
Ben buradan şu sonucu çıkarıyorum: Özlü’nün de Korkmaz’ın da ortak noktası Düzce. Düzce sevgileri hakikaten var. Her ikisinin de dünyalık baktığınız zaman siyasetten rant elde etmeyen özellikleri var.
Çünkü hısımını işe koyacaksın, evladını işe koyacaksın, oradan ihale alacaksın, oradan arsa tahsisi yaptıracaksın, buradan şunu yapacaksın, buradan bunu elde edeceksin… Siyasette rant için bulunanlar var. Ama bu insanların ikisi de, bu siyasete gönlünü, memleketine olan sevgisini koymuş. Hizmet ediyorlar. Hizmet ettiler ve inşallah birlikte de hizmet ederler.
AKÇAKOCA YOLUNDA EZİYET VARDI
DADALI-BOĞAZİÇİ ARASI 3 BUÇUK SAAT OLDU
Dün akşam (20 Temmuz) WhatsApp ihbar hattımız durmadı. Bizi telefonlarla arayanlar var. Akşam serinlemek için, deniz için, sosyal bir aktivite için Akçakoca’ya gidenler var. Akçakoca’dan dönüşte, Dadalı rampasından başlayan, Boğaziçi düzlüğüne kadar kilometrelerce kuyruk. Bir söyleme göre, Dadalı’dan Boğaziçi’ne 3,5 saatte gelen var. Yani kara yolları bir çalışma yapıyor.
Biz, gece Sayın Valimizi, Sayın Jandarma Alay Komutanımızı konuyla ilgili değerlendirmelerini ve hassasiyetlerini artırmaları adına bilgilendirme noktasında arayıp, konuyla ilgili bize gelen durumları bildirdik. Arkadaşlarımız sabahın erken saatlerinde zaten bunu haber yaptılar.
HİZMET EZİYETE DÖNÜŞMESİN
Ancak burada bir şey var: Hizmet eziyete dönüşmesin. Evet, kara yolları bir hizmet ediyor. Belki mevsimi de bu, onu bilemiyoruz. Ancak yolun kenarından bir kanal açılıyor. Ufak bir kanal, boru kanalı, yolun ortasına da bir duba koyulmuş.
Sabahın erken saatlerinde giderken baktık ki o dubalar, o kanalın üzerine, yolun kenarına alınmış. Daha önce yapılsaydı bu iş. Yani bir yol kenarında, yollarda yapılan hizmet bizim için yapılıyor. Eyvallah, tartışmıyoruz bunu.
Ama doğru zaman, doğru yer, doğru strateji ve doğru öngörüyle insanlara eziyet verilmemeli. Çok eziyet çekti insanlar.
İnşallah bu akşam veya yarın akşam bunlara dikkat edilir. Devletimiz zaten konuya hâkim.
Özellikle hafta sonları dönüşlerde eğer bu böyle devam edecekse, en azından cumartesi ve pazar günleri, – yük taşıma araçları, kamyonlar, treyler – gece saat 00:00’a kadar, en az veya 23:00’e kadar bilemiyoruz, trafiğe çıkması engellenebilir, durdurulabilir.
Hafta sonu Akçakoca’ya gidiş, Ereğli, Alaplı deniz olduğundan dolayı yol çok hareketli oluyor.
Millete hizmet ederken eziyet etmeyelim ya. Bu millet güzel insanlarla dolu.
Çarşamba günü akşamı ve cuma günü akşamı Yorumlu-Yorum’un son haftasına girdik artık. Cuma günü akşamı bir buçuk aylık bir izne gideceğiz.
Şimdi bana soran olacak: Cemal Aksan’dan bahsedecektin. O işte bir fluluk var. Talimat mı, rica mı, ne olduğu belli değil. Onu önümüzdeki zaman diliminde değerlendireceğiz. Unutmadım. Takip ediyoruz çünkü vebale, hakka girmeye gerek yok.
Hoşça kalın, dostça kalın, Allah’a emanet olun.