Siyaset yaptığınız zaman vatandaşın ayağına gitmek bir meziyet. Bir adamlık, bir erdemlik. Bunu bir kenara koyalım. Vatandaşı dinlemek, vatandaşın derdinden hemhal olmak, bu da bir adamlık, bir erdemlik. Bunu da bir kenara koyalım. Ama vatandaşa hizmet etmek sadaka-i cariye. Yani amel defteriniz kapansa bile, ahirete gittiğiniz zaman amel defteriniz kapansa bile sadaka-i cariye yaptığınızda dünyada kıyamet kopuncaya kadar o hayırlar, o hasenatlar size yazılacak.
Dereli Tütüncü Mahallesi’ne Faruk Özlü vatandaşın ayağına gidiyor. Buyur diyor. Hep yaptığı şey, vatandaş bize her şeyi sorabilir diyor. Her şeyi sorun diyor. Orada 80 yaşında bir ihtiyar, uygulanan 18. madde yani yerlerin parsellenmesi, imara açılması, yani imar yapılabilmesi için üzerine herhangi bir şey yapılması için yapılan 18. madde uygulamasına karşı bir tepkisi var. Tepkisi dün akşamdan önce var.
Adam, 18. maddede yerim gidecek diye tepkisini daha önce belediyenin tüm birimlerinde, imarla ilgili, iskanla ilgili herkese haykırarak, höykürerek, sayarak, bağıra bağıra anlatmış. Bir sorun var burada. Bu adamda bir sorun var. Alanda da bir sorun var. Yerde de sorun var. Bu adamın mahallesine gidiliyor.
Şimdi bu adam kime önceden haykırmış, höykürmüş, bağırmış, çağırmış? Belediyeden maaş alan elemanlara. Bu elemanlar görevini yapmış mı? Herhalde yapmış ki birilerine söylemiş. Bununla ilgili belediyenin başkan yardımcıları var, müdürler var, yetkililer var. Bu işe mahir olan, buradaki hassasiyeti öngörecek bu adamlar. Çünkü bugün bindikleri arabanın aylık masrafı en az 80 bin TL – 90 bin TL maliyeti. Aylık kira maliyeti.
Bir o kadar da maaş alınıyor. Sekreteryası gezdi, tozdu, etti, eyledi. 250 bin lira bu işle ilgilenmesi gereken adamın maliyeti belediyeye.
Bir de işin manevi boyutu var. Manevi boyutuna girelim. Faruk Özlü ile ilgili olumlu şeyler söylediğiniz zaman, söylediğimiz zaman tepki de oluyor, etki de oluyor, öven de oluyor, söven de oluyor işin özünden. Ama bakınız, Düzce Devlet Hastanesi'nin alanına eğitim ve araştırma hastanesinin kurulması noktasında Faruk Özlü’nün bir gayreti var. Ha bu gayrette il başkanı Hasan Şengüloğlu’nun, milletvekilleri Sayın Ercan Öztürk’ün, Sayın Ayşe Keşir’in desteği var mıdır? Vardır. Ama belediyeye yer gösterecek, alan açacak, alternatif sunacak. E bir de siyasi ve bürokrasi kimliğiyle hafife alınacak bir yatırım değil. Kim emek verdiyse Allah razı olsun. Faruk Özlü burada bir şeyi başarıyor.
Selahattin Olcar döneminden beri, asbestli borularla su içiyoruz. Yani su noktasında, su hattı noktasında. kimse yerin altına inmemiş. Yani su regülatöre girdikten sonra şehir merkezine geldiğinde %50’si zaten kayıp oluyor. Kayıp, kaçak. Tarihinin en büyük yatırımını yapmış. Hiçbir belediye başkanı kolay kolay kanalizasyon, su yatırımına girmez. İşte Faruk Özlü bunlarla uğraşsın.
Mobilyacılar sitesi, büyük bir tesis yapılacak. Bunlarla uğraşsın. Yeni vilayet binası yapılacak. Düzce şehri gelişecek, stadyum yapılacak. Bunlarla uğraşsın. Şimdi 80 yaşındaki bir adama o belediyede bir laf anlatacak adam yok. Hepsi makam, mevki, yetki sahibi, içtimai sahibi, yetkili, etkililer. Burunlarından kıl aldırmıyorlar.
Bir maliyetleri de var. Bir nimetlerden faydalanıyorlar. Ne diyorlar? Bu adam bundan birkaç ay önce geldiğinde sövüp saydığında, bağırıp çağırdığında bu adamın niye bu 18’in faydalı olduğunu, %25 %30’a kadar yerin gittiğini, bu 18 olmadan buraya bir imar yapılamayacağını, adam diyormuş ki “benim yerimden 1 metrekare yer alınmasın.” Alınmasın da yerin, diyelim ki imar olmadığı zaman, terkler yapılmadığı zaman, yolu işte neyse, o imar mevzuatına, 18 mevzuatı olmadığı zaman senin yerin bir özelliği yok ki. Bunu adama güzel güzel anlatılabilirdi. Anlatılmamış, ilgilenilmemiş, dertlenilmemiş.
MASAYA VURMADAN ÖNCE BELEDİYEYE GELİP HAY KIRIP, KÖY KÜRÜP ORTALIĞI TOZ DUMAN EDERKEN AKLINIZ NEREDEYDİ?
Siz bakanın masasına, yani Faruk Bey'in masasına adam gelip elini vuruncaya kadar neredeydiniz ya? Siz ne yapıyorsunuz orada? Faruk Bey yani bir adamın 80 yaşında, hastalık, sıkıntı neyse bunların öfkelenmesini mi dinlemek için oraya oturdu? Ya Faruk Bey zaten Düzce’de yapacağını yapsın ama Ankara’dan şehrin vizyonuna vizyon katmak için elinden geleni yapsın. Benimle görüşmesine gerek yok. İnsanlarla oturmasına da gerek yok. Biz alıştık belediye başkanından lay lay lom el ense çekmeye. Ya bizimle görüşmesin problem değil ki. Ama vatandaşa yeni vizyonlar katsın.
AKYOL’U, YAKIŞ’I DEĞERLENDİREMEDİK ÖZLÜ’NÜN BİRİKİMİNİ DEĞERLENDİRELİM
Bakın Düzce, Düzce tarihinde üç tane hani devlet adamlığı, bakanlığı yapmış isimlerden bahsediyorum. Bir Avni Akyol’u işte böyle kullanamadık, faydalanamadık. Bir Yaşar Yakış’ı kullanamadık. Hep şahsi egolarımız, hesaplarımız, kitaplarımız. Şu anda Faruk Özlü var. Sayılı gün çabuk gelir geçer, 3 sene sonra Faruk Özlü de yok. Şehre bir şey katmasını sağlayalım. Ya gidiyoruz dedikodu yapıyoruz, ya bir şey istiyoruz, ya onu yapıyoruz, ya arkadaş, gitmeyelim ya.
Faruk Bey'in masasına yumruk veya tokat atıp da hiddetleninceye kadar siz neredesiniz? Siz ne iş yapıyorsunuz ya? Bu haber konusu değil. Burada bir ihmal var. Burada bir vurdumduymazlık var. Burada görev ve yetki noktasında hiçbir sorumluluğu almamak var. Çok kolay.
ÇÖZÜM ÜRETİN MAZERET DEĞİL!
ÜRETEMİYORSANIZ ÇEKİP GİDİN EĞİLİP BÜKÜLMEYİN
Bakın, basit bir örnek daha vereyim size.
Bir hanımefendi, teyze aradı bizi. Kanalizasyonla ilgili bir sorunu varmış. Belediye bunu yapmamış. Komşularıyla itilaflı, yanındaki itilaflı bir parselin içinde 3-4 tane yer. Üçü bağlamış, bu teyze bağlayamamış. Şimdi biz bununla ilgili fen işlerinde yetkili, bu Okan Kaltu’nun bulunduğu ekibe, bunlar da burunlarından kıl aldırmazlar. Ama zengin, kelli felli bir adam olduğu zaman her akşam giderler çanağında yerler içerler, böyle istasyonlara giderler. Bu Okan Kaltu böyle gezer, iyi gezer yani. Ama memleketin meselesiyle ilgili bir konu var. Sizi aramışız, ulaşmışız müdürlerinize. Neyse, bu vatandaşın sorunu çözülmemiş, biz de haberini yapmışız. Bir dünya sıkıntı. Oradaki arazi itilafta ama üç tane ki itilaflı olan mahalle almış bunu. Parseldeki insanlar evlerine kanalizasyon bağlatmış. Bu kadın bağlatamamış. Şimdi bu konu Faruk Bey’e intikal ettiğinde Faruk Bey bize, konuyla ilgili birimlerden gelen bilgilendirme veya bu böyleymiş, böyleymiş, bu aslında kadının kendi sorunu, veya oradaki hanenin kendi sorunu diye buna anlatmışlar.
Ya üçünü çözdünüz de birini çözemediniz mi? Oradaki kanalizasyon işini ben Faruk Bey’e atmasını bilmiyor muydum? Bir müdüre söyledik, böyle böyle bir konu var diye, nedir diye haber yapıldıktan sonra bir izahat yapmışlar sayfalar dolusu. Efendim şöyledir, böyledir. Peki, çöz.
Yani oradaki kanalizasyon borusuyla, buradaki 18 meselesiyle Faruk Bey ilgilenecekse sizin orada işiniz ne ya? Siz niye iş yapıyorsunuz arkadaş?
Başta Hasan Gündem olmak üzere, bunun bir tarafında da Okan Kaltu var bu kanalizasyon meselesiyle, bahsettiğim konuyla ilgili, siz ne iş yapıyorsunuz?
Eğer siz, belediye başkanınızın masasına yaşlı, sinirli, eksik, fazla olabilir, cahil de olabilir adam, gelip şöyle yaparım, böyle yaparım diye sesini yükselttiyse, size yazıklar olsun ya.
Yani Düzce’ye vizyon katabilecek elinizde bir siyasetten, bürokrasiden gelmiş bir insan, bir değer var. Bu değeri değersizleştirmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Faruk Özlü’yü değersizleştiriyorsunuz. Çünkü niye? Siz sorun üretmek, mazeret üretmek, gerekçe üretmek, acziyet üretmek, çaresizlik üretmek üzerine kodlanmışsınız. “Çok yaşa padişahım” işi var ya. Efendim bu nasıl olacak? O da soruyor size, bu nasıl olsun, yani mevzuatı nedir diye. Siz de ona hiç olmayacak zorları getirdiğiniz zaman ne oluyor? İşte böyle, millet birisi oradan hopluyor, ‘Düzce’de İş yapan insan yok diyor.’ Birisi buradan zıplıyor, masaya vuruyor. Yazıklar olsun. Düzce bu değil, Düzce böyle bilinmemeli, anılmamalı.
Ben Faruk Özlü’den faydalanılmasından yanayım. Şu anda belediye başkanı ve birçok konularda Düzce’ye çok şeyler katabilir. Ama dedikodu mekanizması, kişisel egolar, kıllar, tüyler dediğiniz zaman buralarda çok iyi şeyler anlatıyorsunuz. Ya sorun çözün. Sorun çözmüyorlar, sorun üretiyorlar, mazeret üretiyorlar, gerekçe üretiyorlar. Ondan sonra da milletin tansiyonu artıyor.
Şimdi Temel uçağa binmiş. 18 numaraya oturmuş. Temelin de 38 numaraya oturması lazım. Pilot geliyormuş, hostes geliyormuş. İşte kimse yetkilisi, etkilisi anlatıyorlarmış Temel dinlemiyormuş. Uçak artık kalkmıyor. Yaşlı bir Karadenizli girmiş. Demiş ki “Uşağım, sizin derdiniz nedir?” Demişler ki “Ya böyle böyle bir durum var.” “Durun” demiş, “çekilin kenara.” Gitmiş Temel’in kulağına bir şey söylemiş, Ooo demiş Temel kalkmış gitmiş 38 numaraya oturmuş.
Pilot demiş ki “Ya amca, biz bir saatten beri uğraşıyoruz, iyi ki sen geldin. Sen buna ne dedin?” Demiş ki “Eğildim kulağına dedim ki Temel, 18 numara Trabzon Havalimanı’na inmeyi 38’e geç, o ineyi dedim.” Hemen kalkmış.
Bu kadar basit. İnsanlara dokunmasını, anlatmasını bilin. Bilmiyorsanız da çekilin gidin. Kimse Düzce’yi sizin yüzünüzden böyle anmak, böyle bilmek zorunda değil.
Hoşça kalın, dostça kalın. Allah’a emanet olun.